“`html
Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) milletvekilleri tarafından hazırlanan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sunuldu.
Bu teklif, Çevre Kanunu’nda çevresel etki değerlendirmesiyle ilgili düzenlemelere yenilikler getirmeyi hedeflemektedir.
YASA TEKLİFİ NE SUNUYOR?
Meclise sunulacak bu taslağa göre, maden faaliyetleriyle ilgili resmi işlemlerin süreleri büyük ölçüde kısaltılacak. Hükümetin bu adımının, sermayeye yönelik avantajlar sağlaması bekleniyor.
Teklif, maden ve enerji yatırımlarında çevresel denetimlerin ortadan kaldırılmasına, halk katılımının ihmal edilmesine ve izin süreçlerinin yalnızca bir formalite haline gelmesine sebep olacak.
Torba yasada yer alan düzenlemelerle birlikte tarım arazileri, ormanlar, meralar ve zeytinlikler gibi değerli alanların maden rezervi olarak belirlenerek kolay ruhsatlandırılması ön görülecek.
Nükleer Düzenleme Kanunu’na getirilecek değişiklikle, taşıyıcı kişilerin sorumluluğu ele alınacak. Tesisi işleten kişi, nükleer maddelerin taşınmasıyla ilgili sigorta yaptırma veya güvence sağlama yükümlülüğünü taşımaya devam edecek, ancak bunu taşıyıcıya devredebilecek. Yükümlülüğü üstlenen taşıyıcı, bu noktada işleten olarak sorumlu tutulacak. Yani nükleer kazalar sonucunda doğabilecek sorunlar ‘taşere’ edilecek.
Yenilenebilir enerji alanındaki yatırım ve üretim işlemlerinde Türk Lirası yerine ABD Doları’nın kullanılacağı belirtiliyor.
TEMA VAKFI’NDAN TEPKİ: ÇAĞRI YAPILDI
Muhalefetin sert eleştirilerine maruz kalan yasa teklifi ile ilgili TEMA Vakfı da bir açıklama yaptı.
Açıklamada, “Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulan yeni torba yasada ‘Maden Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Teklif’, zeytinliklerden ormanlara, tarım alanlarından koruma alanlarına kadar ülkemizin en değerli doğal ve kültürel miraslarını madencilik ve enerji yatırımları için geri dönüşü olmayan tahribata açık hale getiriyor” ifadeleri yer aldı ve devam edildi:
“Bu teklif, 19 Haziran Perşembe günü TBMM komisyonunda görüşülecek olup, başta Maden Kanunu olmak üzere, Çevre Kanunu, Mera Kanunu, Elektrik Piyasası Kanunu ve Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Üretimindeki Kullanımına Dair Kanun’da yapılan değişiklikleri içeriyor. ‘Ekonomik istikrar’, ‘milli çıkar’ ve ‘enerji bağımsızlığı’ bahaneleri ile sunulan bu düzenleme, doğanın korunmasına yönelik yasaların ihmal edilerek yatırım lehine oluşturulmuş bir çerçeve sunuyor.”
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç yaptığı açıklamada, teklifin yalnızca belirli sektörlere yatırım kolaylığı sağlamakla kalmadığını, aynı zamanda doğanın korunmasına yönelik politikaları zayıflattığını ve yerel halkın görüş haklarını göz ardı ettiğini vurguladı.
“SÜPER İZİN” İLE TÜM ENGELLER KALDIRILIYOR
TEMA Vakfı’nın 2019 yılından bu yana IV. Grup maden ruhsatları üzerindeki haritalama çalışmaları, orman alanlarının, tarım arazilerinin, içme suyu havzalarının ve kültürel miras alanlarının maden ruhsatlarının tehdidi altında bulunduğunu gözler önüne serdi. 29 ilde gerçekleştirilen bu çalışma, bu illerin toplam yüzölçümünün ortalama %67’sinin IV. Grup madenlere ruhsatlandığını ortaya koyuyor.
Ataç, teklifle getirilen “süper izin” uygulamasıyla birlikte madencilik faaliyetleri üzerindeki tüm kısıtlamaların kaldırılacağına dikkat çekti ve “Yeni torba yasa ile maden ruhsatı süreçleri hızlandırılacak ve yatırımcılar lehine izin mekanizmaları yeniden düzenlenecek” şeklinde konuştu.
Özellikle IV. Grup madenler ve stratejik madenler için gerekli izinleri vermek üzere “özel bir kurul” oluşturulacağının altını çizen Ataç, söz konusu kurulun yatırımcılar için geniş yetkilerle donatılmasının izin süreçlerinin hızlandırılacağını ifade etti. “Bu durum, kamu yararı ve çevresel etkileri göz ardı ederek doğanın korunması gereken alanlarda yatırımların önünü açacaktır” dedi.
ORMAN ALANLARININ DENETİMİ MADENCİLİK YÖNETİMİNE DEVREDİLECEK
Diğer taraftan teklif, maden faaliyetlerine izin verilen orman alanlarının Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü’ne (MAPEG) devredilmesini öngörüyor. Bu durum, ormancılık uzmanlığına sahip olmayan bir kurumun, ormanlara verilen zararı, ayrıca madencilik faaliyetleri sırasında yapılması gereken rehabilitasyon çalışmaları gibi süreçleri denetlemesini gerektirecektir.
Bu alanların MAPEG’e devredilmesinin ormanların korunmasına yönelik önlemleri göz ardı etmek anlamına geleceğini söyleyen Ataç, ormancılıkta yeterli yetkinliğe sahip olmayan bir kuruma ormanların emanet edilmesinin büyük risklere yol açabileceğini belirtiyor. Orman Genel Müdürlüğü (OGM) gibi yetkin kurumların bu süreçlerin dışında bırakılmalarının tehlikeli olduğunu vurguluyor.
ZEYTİNLİKLER TEHLİKE ALTINDA
Zeytinlikler, Türkiye’nin özel yasalarla korunan en değerli tarımsal alanlarıdır. Mevcut yasalar, zeytinliklere 3 km mesafede toz ve duman oluşturan tesislerin inşasını yasaklıyor. Ancak yeni düzenlemeler bu koruma mekanizmasını aktif olarak ortadan kaldıracak.
Ataç, yapılacak düzenleme ile zeytinliklerin kömür madenciliği için gözden çıkarıldığını ifade ederek şu değerlendirmelerde bulundu:
“Torba yasa teklifi, 3213 Sayılı Maden Kanunu kapsamına geçici bir madde ekleyerek, Muğla’daki zeytinliklerin termik santrallere kömür tedariki amacıyla madenciliğe açılmasını sağlıyor. Bu bölgelerde artık maden aranabilecek ve işletilebilecek. Zeytinliklerin ‘taşınabilir’ olarak ilan edilmesi bu kıymetli tarımsal ve kültürel mirasların adeta eşya haline dönüştürülmesi anlamına geliyor. Bu durum, yalnızca Muğla için değil, ilerleyen dönemde Türkiye genelindeki tüm zeytinlikler için büyük bir tehlike arz etmektedir.”
3-4 AYDA OTOMATİK ONAY: KORUNAN ALANLAR YATIRIMA AÇILACAK
TBMM’ye sunulan yasa teklifi, sadece ormanları ve zeytinlikleri değil, aynı zamanda maden faaliyetlerinin yasaklanması gereken koruma alanlarını da önemli ölçüde tehdit etmekte. Özellikle tarihî ve doğal sit alanlarına ilişkin düzenlemelere yapılan vurgu, dikkate değer. Teklifin bu alanlarda yapılan başvurulara 3-4 ay içinde yanıt verilmemesi durumunda otomatik onayın verilmesini öngörmesi son derece endişe verici olarak değerlendiriliyor.
Ataç, “Doğal ve tarihi koruma alanlarında 3-4 ay içinde yanıt verilmezse otomatik onayın verilmesi kabul edilemez. Bu, doğayı korumakla görevli olan kurumları etkisiz kılar. Bu alanların maden faaliyetlerine tamamen kapatılması gerekmektedir. Ayrıca, arama ruhsatı almış bir faaliyetin işletme izninin de verilmiş sayılması, arama ve işletme süreçlerinin ve bunların çevre üzerindeki etkilerinin farklı olduğunu dikkate almadığı için ciddi riskler taşımaktadır.”
Teklif; Mera Kanunu, Toprak Koruma Kanunu ve Çevre Kanunu gibi temel yasalarda da değişiklikler sunarak, tarım arazileri, meralar, sulak alanlar, milli parklar ve sit alanları gibi koruma statüsündeki doğal ve kültürel varlıkları tehdit altında bırakıyor.
Son olarak “üstün kamu yararı” tanımının daraltılması ve “eş zamanlı izin” uygulamaları gibi yenilikler, koruma alanlarının yasal duruşunu zayıflatıyor. Bu durum, doğal dengeyi, kırsal yaşamı ve vatandaşların katılım hakkını ihmal eden bir yaklaşım olarak öne çıkıyor.
ÇED SÜRECİ ZAYIFLATILIYOR
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) süreçleri, doğayı ve insan sağlığını korumanın en temel araçlarındandır. Ancak mevcut durumda birçok eksiklik barındıran bu süreç, teklif ile daha işlevsiz hale getiriliyor. Teklif, “ÇED Olumlu” kararının olmamasını göz önünde bulundurarak teşvik, onay ve ruhsat süreçlerinin başlatılmasına izin veriyor.
Ayrıca, 2872 sayılı Çevre Kanunu’nda bulunan “ÇED Gerekli Değildir” kararının kaldırılması, hangi faaliyetlerin nasıl değerlendirileceği konusunda belirsizlik yaratmaktadır. Bu değişiklikler, doğanın korunması hedefiyle var olan mekanizmaların daha da zayıflatılmasına yol açabilir.
Ataç, “Zaten gerektiği gibi yürütülmeyen ÇED süreçleri, bu düzenlemeyle neredeyse tamamen devre dışı bırakılıyor. Projelerin doğaya, tarıma, sağlığa ve yerel yaşama etkilerinin dikkate alınmadan ilerlemesine olanak sağlanıyor. Üstelik ‘eş zamanlı izin’ uygulamasıyla ÇED Olumlu kararı beklenmeden projelere teşvik ve ruhsat verilmesi mümkün hale geliyor. Bu, doğa için geri dönülemez bir tahribat anlamına gelebilir. Bazı projeler için çevresel etki değerlendirmesi yapılmayacağı endişesini taşıyoruz.” şeklinde konuştu.
TÜRKİYE’NİN SON KARARI: DOĞAYI KORUMAK ZORUNDAYIZ!
Bu yasa teklifi yalnızca teknik bir düzenleme değil; doğaya, kültüre, tarımsal üretime, kırsal yaşam ve toplumsal değerlere yönelik potansiyel bir tehdit oluşturmaktadır.
Zeytinliklerin taşınabilir olarak kabul edilmesi, ormanların madencilik kurumlarına devredilmesi, ÇED süreçlerinin işlevsizleştirilmesi ve koruma alanlarının yatırım amaçlı açılması, Türkiye’nin doğal varlıkları ve üretim kapasitesine büyük zararlar verebilir.
TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç, teklifin doğayı değil sadece çevreyi tehdit etmediğini, aynı zamanda yerel halkın yaşam hakkını, gıda ve su güvenliğini de tehlikeye attığını belirtti. Kamuoyunu bu konuda duyarlı olmaya ve görüşlerini TBMM’ye iletme konusunda harekete geçmeye davet etti:
“Bugün alınacak kararlar, geleceğimizi de şekillendirecek. Zeytinlikler, ormanlar, meralar ve su kaynaklarımız bir kere kaybedildiğinde, geri kazanmak mümkün olmayacaktır. Doğayı korumak, herkesin ortak sorumluluğudur. Bu nedenle TEMA Vakfı olarak toplumun her kesimini, karar vericileri ve sivil toplumu bu düzenlemeye karşı bilinçli olmaya; zeytinlikleri, ormanları, tarım alanlarını ve ülkemizin eşsiz doğal ve kültürel mirasını korumaya çağırıyoruz.”
“`